“Hoca acele ediyor!” Bir AK Parti kurucusunun yeni parti, hatta “yeni iki parti” konusu açıldığında Ahmet Davutoğlu isminin zikredilmesine ilk tepkisi bu oldu; sonra daha derinlere daldık.
Aynı konu açıldığında yıllarca, hatta iki yıl öncesine dek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın en yakınında bulunan isimlerden birisi, onun da adını –isteği üzerine- vermeyeceğim, konuyu bir başka yere taşıdı. Davutoğlu’nun etrafında sayılan isimlerin çoğunlukla Milli Görüş kökenli olduğuna dikkat çekerek; “Saadet Partisi ortada dururken neden AK Parti’den ayrılıp bu kadroyla yeni parti kursunlar ki?” diye sordum.
“Bence esas soru şu” diye beni şaşırtan bir soruyla yanıt verdi: “Siyasal İslamcıların açtığı sorunları çözmek yerine, yine siyasal İslamcıları göreve getirmek gibi paradoksal bir tercihi bu seçmen yapar mı?” Hollywood filmlerindeki gibi “Burada soruları soran benim” demedim tabii, “Sizce?” diye pası iade ettim. İki kelimelik, öyle bir cevap verdi ki, burada tekrar etmesek daha iyi olacak.
Diğer parti oluşumunun arkasında, zaten okuyorsunuzdur, Abdullah Gül destekli Ali Babacan olduğu ve o oluşumun, liberal, merkez ve hatta merkez sola açık bir İkinci Özal Partisi olarak düşünüldüğü konuşuluyor, yazılıyor.
Bu durum bana Davutoğlu’nun daha önce Erdoğan tarafından nasıl Gül’e karşı öne sürüldüğünü ve daha sonra Binali Yıldırım öne çıkarılarak nasıl alaşağı edildiğini hatırlattı. Unutmamışsınızdır elbette, birazdan ayrıntılarına gireceğim ama önce şu “yeni parti” ihtiyacının zemini olup olmadığına kısaca bakalım.
Ben görmemiştim henüz; Optimar araştırma şirketinin son bulgularını, AK Parti resmi kademelerinde olmasa da perde arkası iç ve dış bağlantılarda hâlâ etkin bir başka kaynağım bu sabah iletti. Yeni bir siyasi partiye ihtiyaç duyanların oranı yüzde 35 civarında; yok diyenlerse yüzde 53, hemen hemen geçen yıl Erdoğan’ın aldığı oy oranı kadar. Ancak aynı araştırmaya göre Erdoğan’ın beğenilme oranı yüzde 44. “En güvendiğiniz kurum hangisi? Sorusuna il sırada verilen cevap “Cumhurbaşkanlığı; ancak oranı sadece yüzde 22; ilk sırada “Hiçbirine güvenmiyorum” diyen yüzde 28 var.” (Medya sıralamada yok artık; yüzde 1 güvenilen belediyelerin de gerisinde, “Diğer” kaleminin içinde diye varsaymak gerekiyor.) Halkın yüzde 58’i ekonomik durumunu kötü, ya da çok kötü diye tanımlıyor, yüzde 55’i durumunun daha da kötüleşeceğini düşünüyor. Yüzde 80, ekonomik durumu, “beka” yani kabaca, “bölünme” endişesinin önüne koyuyor. Bunu kim çözer sorusuna verilen yanıt ise yüzde 34 AK Parti, yüzde 19 CHP ve üçüncü sırada yüzde 16 ile “Hiçbiri” yanıtı ver alıyor.
Özetle, kafalar karışık ve evet, yeni bir oluşum potansiyeli mevcut.
Solda yeni parti ihtiyacı var denemez, DSP her zaman CHP’ye karşı yedek kulübesinde tutuluyor seçmen tarafından.
Gelelim Erdoğan-Gül-Davutoğlu üçgenine.
Yıl 2014. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Gül’ün yeniden aday olup olmayacağı konuşuluyor. Erdoğan’ın bunu istemediği, parti içinde iki başlılığa müsamaha etmeyeceği tartışılıyor. Gül, Davutoğlu ile caydırılıyor. Erdoğan Davutoğlu’nu öncelikle Fethullahçılarla mücadele ve sonra da dış politika başarıları nedeniyle tercih ettiğini veda kongresinde ilan ediyor.
Erdoğan’ın bugünlerde, zamanında Davutoğlu’nun ideoloğu olduğu Müslüman Kardeşler eksenli Suriye siyasetini Hulusi Akar ve Mevlüt Çavuşoğlu’nun gayretleriyle tamir etmeye çalıştığı konusuna gitmeyeceğim. Ancak Davutoğlu’nun, Fethullahçıların kalkıştığı 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden iki ay kadar önce AK parti içindeki bir darbeyle alaşağı edildiği ortada. Onun hemen öncesinde Davutoğlu’nun Almanya Başbakanı Angela Merkel’in kefil olmasıyla AB ile imzaladığı, Türkiye açısından koşulları hâlâ yerine getirilmeyen ama AB’yi Suriyeli göçmen akınından sakınan anlaşma vardır.
Davutoğlu’nun yerine, ruhu bile duymadan, AK Parti yönetiminde sadece kendisi ve yönetime soktuğu iki yakınına haber verilmeden yürütülen, saray darbesi niteliğindeki siyasi manevra sonucu Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Mayıs ayında AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanlığa getirilmiştir. Rusya ve İsrail’le barışma Haziran’da, darbe girişimi Temmuz’da, Rusya desteğiyle Suriye’deki Fırat Kalkanı askeri harekâtı Ağustostadır. İsteyen noktaları istediği gibi birleştirsin, tablo budur.
Darbe girişiminin bastırılması ardından MHP lideri devlet Bahçeli’nin desteğiyle Cumhurbaşkanlığı Başkanlık sistemine geçilmiş, yine Bahçeli’nin girişimiyle Başbakanlığın kaldırılması 2019’dan 2018’e alınmış, “son başbakan” Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı beklerken teselli ikramiyesi gibi, artık işlevi azaltılmış Meclis’in Meclis Başkanı yapılmıştır. Şimdi oradan da –kendi deyişiyle- “erken emekli” olarak, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlı adayı yapılmıştır.
Ve işte tam bu noktada, Binali Yıldırım yerel politikaya çekilmişken ve Babacan’ın Gül destekli İkinci Özal Partisi, İkinci ANAP projesi konuşuluyorken yeniden Davutoğlu sahneye çıkmaktadır.
Davutoğlu, tıpkı Bülent Arınç gibi ve Gül’ün aksine, alaşağı edildikten sonra dahi her fırsatta Erdoğan’ın yanında yer almış, Erdoğan da sık sık Davutoğlu’nun kendisiyle aynı karede resimlenmesine, yakın tutulmasına izin vermiştir. Siyasi hafızasını biraz taze tutanlar ister istemez, yine Gül’ün önünü kesmek için mi Davutoğlu isminin zikredildiğini sormakta, Davutoğlu’nun sadece “yarım kalan hesabı” tamamlamanın ötesinde hedef ve işlevi olduğunu sorgulamakta haksız sayılmaz.
Acaba Davutoğlu’nun öne çıkmasıyla kazanan, ya da başka yönden bakarsak, kazanması amaçlanan, yine Erdoğan mıdır?
Yine mi Davutoğlu? Yine Davutoğlu mu? Sorular bunlardır.
Tablo ortada. Noktaları istediğiniz gibi birleştirmek size kalmış
“Davutoğlu’nun yerine, ruhu bile duymadan, AK Parti yönetiminde sadece kendisi ve yönetime soktuğu iki yakınına haber verilmeden yürütülen, saray darbesi niteliğindeki siyasi manevra sonucu Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Mayıs ayında AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanlığa getirilmiştir. Rusya ve İsrail’le barışma Haziran’da, darbe girişimi Temmuz’da, Rusya desteğiyle Suriye’deki Fırat Kalkanı askeri harekâtı Ağustostadır. İsteyen noktaları istediği gibi birleştirsin, tablo budur.”
Medyada artık, yazınızdan alıntı yaptığım iki cümlenin ilkindeki gibi bir netlik, bir sertlik ve bir objektiflik, ikincisinde ise okuyucuya bir şeyi dikte etmekten ziyade ‘olan budur gerisi sana kalmış’ tarzında düşündürücü yazılara pek rastlamıyoruz. Yeni medyamsı düzende herkes ‘kendi doğrusunu’ abartılı tonlarla vurgularken medyaya güven de yüzde 1’lere elbette geriler. Kim ne derse desin tablo budur. Yazınız için teşekkürler.
BeğenLiked by 1 kişi
Yorumunuz için teşekkür ederim
BeğenBeğen
Sizin de belirttiğiniz ve son seçimlerde oy üstünlüğü tehlikeye giren siyasal partinin “oy süpürme aracı” olarak kullandığı, kendi alternatifini yarat ve ardından o yarattığın alternatifle seçimlerden iki hafta önce el ele görün, tiyatrosunun bir tekrarıdır durum. Bu denli hızlı unutmasak keşke yakın geçmişi. Umarım bu sefer de aynı yemi yutmaz kimse.
BeğenBeğen
Yorumunuz için teşekkür ederim
BeğenBeğen
Bu güzel yazı için teşekkürler öncelikle.
Her seçim öncesi Akp içinden bir parti çıkacağı söylentisinin, farklı bir deyişle “dava”ya -daha doğrusu “dava”nın kendisi haline gelmiş “Reis”e- ihanet etmesi muhtemel bir ekibin dillendirilmesinin, Akp seçmeninde oluşturduğu safları sıklaştırma etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
BeğenBeğen
Yazı aslında bir yönüyle söylediğinizi doğrular nitelikte Hüseyin Bey
BeğenBeğen
Hocam bu mevzu biraz da kurtlar vadisi retoriğine döndü gibi “kurtlukta düşeni yemek kanundur” yani Ruşen Çakır’ın da bu öğlen yayında dediği gibi eğer böyle hareketler varsa seçimden sonra düşmek üzere olan bir hareketin mirasını paylamak yerine kendileri için daha şık bir girişimde bulunmalılar tabii tüm bunlar Erdoğan’ın yerel seçimlerde mağlubiyet yaşaması ihtimaliyle değerlendiriliyor ya olmazsa çünkü kaybetmek için karşıda bir kazanan olması lazım karşıda kazanan olmaya aday kimseler var mı bunu araştırmak lazım gibi değil mi?
BeğenBeğen
Yorumunuz için teşekkür ederim Mahmut Bey
BeğenBeğen
Murat Bey öncelikle blogunuzu yeni fark ettim. kaliteli üslubunuzla yazacaklarınızı okumaktan büyük memnuniyet duyacağım, teşekkür ederim.
benim acizane fikrim, mevcut akp’de halen yer alanların, basit söylemle reisçilerin tek çekindikleri figür ali babacan. akp’lilerin aklı başında olanlar, gül ve davutoğlu’dan endişe etmiyorlar. zira gül gösterdiği aşırı ihtiyat ve sunmuş olduğu portre ile hareket adamı imajı çizemiyor. davutoğlu ise akp muhalifi kesimin, şikayet ettiği siyasi tablonun, erdoğan’dan da fazla müsebbibi. gerek suriye hezimetinin, gerek romantik ve akılcılıktan uzak islamcılığın sembolü haline gelmiş bir figür davutoğlu.
yazıda da fevkalade şekilde ima edildiği üzere, davutoğlu, arınç ve benzeri, ana halkadan atılmış ancak olası operasyonlar için hazır tutulanların fonksiyonu, babacan’ın yaratacağı yeni figür heyecanını sulandırmak olabilir.
babacan’ı diğerlerinden farklı tutmamın sebebi ise, kendisinin siyasi değil iktisadi bir figür olması. şahsımca bu saatten sonra ülkede parlayacak figür, hem iktisat ile özdeşleşmeli, hem de batı dünyası ile olumlu ilişkiler kuracak biri olmalı. bu nitelikler, yaşı da hesaba katılırsa babacan’da mevcut olabilir.
saygılarımla,
BeğenBeğen
Değerli okurum, isminizi bilmediğim için böyle hitabımın kusuruna bakmayın lütfen. Yorumunuz için teşekkür ederim
BeğenBeğen